7 Ekim 2011 Cuma

Molotov Solution - Insurrection

Las Vegas'lı 5 gençten oluşan Molotov Solution'un yeni albümü "Insurrection", 25 Ekim 2011 tarihinde bilimum raflara düşmeden önce nihayetinde elime geçti ve albümü baştan sonra tekrar tekrar dinleme imkanı buldum. Daha önce dinleyenler olduysa söyleyeyim, bambaşka bir Molotov Solution albümüyle başbaşayız; dinlemeyenler varsa da söyleyeyim, yine bambaşka bir albüm olmuş Insurrection. Deathcore gibi icra etmesi zor bir tarzı harikulade bir şekilde oturtmuşlar -ki önceki albümleri hem prodüksiyonu hem de miksajı açısından bile 2009'da çıkardıkları "The Harbinger" adlı albümlerinden kesin olarak ayrılıyor.


Bu albümlerini dinledikten sonra, All Shall Perish'ten The Contortionist'e kadar bir çok grubu ilham kaynağı olarak aldıklarını fark edebilirsiniz. Zira albümün ilk parçası "Sin And Sacrifice" içerdiği melodik unsurlarla All Shall Perish'in son albümüne göz kırparken, içerdiği keyifli trafiğiyle ve dur-kalklarla da progressive öğelere oldukça yatkın gözüküyor. Böyle güçlü bir başlangıçtan sonra beklentileriniz artıyor haliyle; ikinci parça "Injustice For All" enfes bir armoniyle açılıyor ki bir deathcore grubundan pek duyamayacağınız bir adım denilebilir. "Justice is forgotten and liberty is dead!" şeklinde slogan olabilecek bir girişe sahip olan parçanın ilerleyen saniyelerinde blast'lardan breakdown'lara, ataklardan sololara muhteşem atlamalar yapılıyor. Bu tarz adına bulabileceğiniz her şeyin "Injustice For All" içine dahil edilmiş olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. 


Üçüncü parça "The Final Hour" gerçek anlamda bir bomba, çünkü Oceano'dan tanıdığımız siyahi vokal Adam Warren bu parçaya büyük bir katkı sağlamış. Vokal Nick Arthur'un sesi ve tekniği yeterince sağlamken bir de Adam'ın über brutal vokali eklenince parça çok sarsıcı bir hal almış. Sözleriyle de anarşizmi oldukça destekleyen bir tarz benimsemiş, esasen albümde çoğu parça lirikal açıdan bu şekilde ve dikkatli takip edildiğinde, verdikleri mesajların çok çok yerinde olduğu anlaşılabiliyor. Harikulade riff'lerle, patlayan güçlü breakdown'larla "The Final Hour" = deathcore eşitliğini kesin olarak sağlayabildiğini düşünüyorum.


Sonraki parça "The Blood Of Tyrants" tam anlamıyla As Blood Runs Black-vari bir blast ile açılışı yaptıktan sonra trafiği iyice armoniler arasında dolaştırıyor. Bu parçada özellikle gitarlara çok dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum; breakdown'lar veya twin atakları arkasında öyle muhteşem riff'ler mevcut ki dinlemeye doyamıyorsunuz, parçanın outro'su da buna yeterince büyük bir kanıt oluşturacaktır. Parçanın tamamını alttaki linkten dinleyebilirsiniz :




"The Blood Of Tyrants"ın muazzam kapanışından sonra artık albümün geri kalanı hakkında da merakınız en üst seviyeye çıkıyor. Beşinci parça "Divide And Conquer" kesinlikle karanlık bir parça. Gitar tonları ve ritmler parçaya deathcore-djent arası bir hava katmış; öte yandan "korku" faktörünü de çok iyi harmanladıkları parçalardan biri olduğunu söylemek mümkün. Tunnel kısımlarında James Bryce ve Mark Twain'in sözlerinden alıntılar yapılması, kesinlikle parçayı çok özel kılmış. Ardından albümle aynı adı taşıyan parça "Insurrection" karşımıza çıkıyor -ki bu parçanın son bir dakikasında yaşanan breakdown patlamalarıı insanın içini öyle titretiyor ki bir kaç dakika kendinize gelemiyorsunuz. 7. parça "Cruor Viaticus" albümün en uzun parçası olarak dikkat çekiyor. Fakat burada asıl parantez açılması gereken kısım, parçanın ortalarına yaklaşırken vokal Nick Arthur'un tek başına haykırdığı o inanılmaz geçiş. Zaten parçanın sözleri kaya gibi bir başkaldırı içeriyor; Nick'in de brutal vokali neredeyse bir enstrüman olarak kullandığı o bölümde "We won’t be bought and sold! You want my life then come and get it! -A drop of blood for every innocent man that has suffered at your hands. You’ll never fucking bleed us dry!" şeklinde muazzam bir lirik akıyor ve olaya bambaşka bir hava kattığını söylemek mümkün. 


Sekizinci parça "Prophetic Illusions" albümün en kısa parçası olmasına rağmen oldukça değişken bir trafiğe sahip. Enerjinin hiç azalmadığı ve atakların birbiri ardına sıralandığı güçlü bir parça olarak değerlendirilebilir. Ardından gelen "Collapse" diğer parçalara nazaran daha sessiz ve sakin başlıyor, fakat bunun fırtınadan önce gelen sessizlik olduğu aşikar. Zira parça uzun zamandır duyup duyabileceğiniz en sağlam breakdown ile giriyor ve aynı breakdown, tahmin edilemeyecek dur-kalklarla o eşsiz deathcore sound'una karışıyor. Gitarların efekt kullanmadan da muhteşem tonlar ortaya çıkarabileceğinin kanıtıysa ikinci dakikanın ortalarına doğru  gitarist Robbie Pina'nın enfes solosundan sonra ortaya çıkıyor; bu kısım bile grubun enstrümantal hakimiyetlerinin en üst seviyeye çıktığını tam anlamıyla bizlere gösterir cinsten. Sondan bir önceki parça "Signals" ise en başta söylediğim gibi, All Shall Perish etkilerini oldukça içeren bir eser. Robbie'nin korku filmlerine fon müziği olarak kullabilecek giriş riff'iyle ve "You won't hold us back!" diye haykırılarak girilen deprem etkili breakdown ile belirttiğim hava sezilebiliyor. 


Fakat albümün 11. ve son parçası "Rise" tam anlamıyla bir ayar eseri. Özellikle Amerika'ya öyle sağlam giydirdikleri sözler var ki parçanın olağanüstü geçişleri ve breakdown'ları ile lirikleri arasında kalakalıyorsunuz. En basitinden "We lie unbroken in their wake! We stand for truth, The American Dream! They destroy truth, that’s The American Way!" diye basbas bağırabilen "Amerikalı" bir grubun ürünü bu parça! Sonlara doğru biraz yavaşlasa da tadı damağınızda kalabilecek bir albüm kapanışı yapıyor Molotov Solution, ve "Rise" sona erdikten sonra arkanıza yaslanıp dinleniyorsunuz bir süreliğine. Nitekim 2011'in en sağlam ve en anlamlı albümlerinden birine imza atan bu grubu dinlediğiniz için şanslı sayılabilirsiniz! 


Parça Listesi :
01. Sin & Sacrifice 
02. Injustice For All 
03. The Final Hour 
04. The Blood of Tyrants 
05. Divide & Conquer 
06. Insurrection 
07. Crour Viacticus 
08. Prophetic Illusions 
09. Collapse 
10. Signals 
11. Rise 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder