10 günlük bir aranın ardından tekrar karşınızdayım. Daha hiçbir yayımcı firma ile anlaşmadan metalcore piyasasına bodoslama bir giriş yapan Pennsylvania'lı grup My Heart To Fear, debut albümleri Into The Maelstrom ile sayfamıza konuk oldu. Grubun uzun süreli bir geçmişi olmamasına rağmen başlangıç elemanlarıyla şu anki durumlarına kavuşmaları, gerçek anlamda bir başarı öyküsüne ev sahipliği eder bana kalırsa. 2012 Şubat'ı itibariyle yayımladıkları ilk albümlerinde de metalcore içindeki tüm melodik, progresif, kaotik öğeleri bir fırtına kadar agresif bir kakafoni ile harmanladıklarını söyleyebilirim.
Albüm bomba gibi bir "Blood Money" ile açılıyor; bu sarsıcı keşfi synth destekli efektler, olağanüstü bir breakdown ve çılgın atan bass soloları ile donatarak 3 buçuk dakikalık bir parçanın ne denli coşabileceğine tanıklık ediyoruz. Esasen albüm genelindeki vokal dinamikleri oldukça dalgalı; Trevor Pool'un kirli scream'leri ve kesinlikle detone olmayan clean'leri olaya farklı bir derinlik katıyor. Bu parça için değinilebilecek diğer önemli nokta ise, Trevor'un kardeşi basçı Taylor Pool'un da ders niteliğindeki armonileri. Dinleyince bana hak vereceksiniz, tek kelimeyle etkileyici!
Ardından gelen "Encased In Glass" ve "Life Under The Stairs" son derece enerjik ve synth coşkulu çalışmalar, özellikle breakdown'ların ve gitar sololarının efektlerin üstüne bindirilmesi çok estetik gözükmekte. Öte yandan "Life Under The Stairs" outro'su itibariyle flip-flop metalcore trafiğine göz kırpıyor, gitarların tonları kesinlikle tüyleri diken diken etmekte! Albümün en uzun parçalarından biri 4. sıradaki "Misery Lights" ise clean öğelere en fazla sahip olan parça denilebilir. Ancak bu noktada da güçlü breakdown'lar ve deathcore öğelerine hafifçe dokunduran trafiklerden vazgeçilmiyor. Adamlarda her şey var, dinamizm böyle bir özellik işte.
"Into The Maelstrom" açılış breakdown'ı ile dinleyiciyi derinden yokluyor, uzun bir breakdown trafiğinden sonra gelen clean nakarat ise bir nevi pastanın üstüne krema sosu oluyor. Gitarda Dale Upright'ın soloları ise takdire şayan, parçanın içinde kamaşıyor kesinlikle. "The Witching Hour" grubun ilk video klibine sahiplik eden parça ve kendilerini tanıtmak için başvurulabilecek en iyi kaynaklardan biri olabilir. Bu sebeple alttaki linkten o malum klibi izleyebilir, özellikle gitarlara ağzınız açık bir şekilde bakakalabilirsiniz :
"Legends Never Die" ne kadar breakdown'ları ile öne çıkıyorsa, peşinden onu izleyen "Hell Or High Water" ise çıldırmış armonileriyle adından söz ettiriyor. "Hell Or High Water" sonunda diyorsunuz ki, metalcore efektlerle daha güzel, synth breakdown'larla çok daha güzel, bu kesin. Parçanın akış itibariyle The Word Alive’ın son albümlerindeki “2012”si ile hafiften bir benzerliği söz konusu olsa da, andırmaktan öteye gitmiyor elbet.
Sondan bir önceki parça "Dear Mr. White" ise, inişli çıkışlı trafiklerin breakdown'ın ta kendisine de tam kıvamında uyarlanabileceğini gösteriyor. Albümün kapanış parçası "Whore De Culture" öncesinde iyice çılgına bağlıyoruz, zira son parça hem en uzun hem de bana göre en bomba parçası grubun. Clean vokallerin breakdown içinde nasıl eseceğini, rüzgarıyla usul usul alıp götüreceğini gösteren nadide bir eser. Yine ve yine, Taylor'un baslarına, Dale'in gitarlarına, Luke'un china zillerine, Trevor'un duygu patlaması yaşatan vokallerine DİKKAT!
Bana kalırsa bu sene içinde bu tarihe kadar dinlediğim en iyi albüm oldu "Into The Maelstrom" ve bir süre daha böyle süreceğe benziyor. Mutlaka arşivlerde yer edinmesi gereken bir çalışma olduğunu söyleyerek aranızdan ayrılıyorum. Ve şunu da unutmayın ki, onların da "Whore De Culture" sonunda dedikleri gibi;
"We tried so hard to make it on our own, but I know we weren’t made to live and die alone"